Fırat AKSOY
Köşe Yazarı
Fırat AKSOY
 

Siyonizm ve Tapınak Şovalyelerinin Sırrı

Erzurumsonhaber / Erzurum -  Bu yazımda size tapınak şovalyelerinden ve siyonizmden bahsedeceğim . Kök olarak, Kudüs yakınlarındaki Sion Dağı'ndan gelen bir sözcük olan siyonizm, bugün Sion Kudüs'ü ve yahudilerin inandığı Vadedilmiş Topraklar'ı sembolize etmekte ve 19. yy.'ın son çeyreğinde yurtsuz olan Yahudilerin Filistin'de bir Yahudi devleti (İsrail) kurma isteği üzerine doğmuş bir ideoloji ve politik hareketi tanımlamaktadır. 2000 yıldan fazla olan bu akımın tehlikeleri nelerdir? Siyonist ideoloji Yahudileri bir vatanda toplamayı ve bağımsız bir Yahudi devleti kurmayı hedeflerken, dini değerlerden ziyade ulusal değerleri ön plana çıkarmaktaydı. Siyonistlere göre, Yahudiler yalnızca ayrı bir dini topluluk değil, ayrı bir ulus, ayrı bir ırktı ve bu ırka mensup tüm insanların tek bir çatı altında toplanması gerekiyordu. Bu çatının neresi olacağı sorusuna da Siyonistler dini değil, din dışı bir cevap aramışlar ve önce Uganda'yı düşünmüşlerdir.  Proje işlenmemiş ve Siyonist hareket hedef olarak Filistin'de karar kılmıştır. Ancak Filistin'e önem vermelerinin nedeni, bu bölgenin dini anlamı değil, "Yahudi ulusunun tarihsel vatanı" oluşuydu. Osmanlı’nın, Kurtuluş Savaşı sonrası kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin ve günümüzün en büyük tehlikesi ‘’Mason Locaları’’ gizli gizli ülkemizi tehdit edip, yok etmeye yönelik çalışmalar yaparken bizler bu konu hakkında bilgisizliğimizden dolayı umursamaz tavır takınıyoruz. Fakat ufak gözüken bu olgu, Osmanlı’nın başını ağrıtmış, Kurtuluş Savaşı’ndan sonra bunu gören Mustafa Kemal Atatürk’ün bu tehlike yuvalarını kapatmasına sebep olmuştur. Fakat daha sonra Mustafa Kemal’in ölümünü fırsat bilen İsmet İnönü’nün desteğiyle tekrar ortaya çıkan Mason Locaları, Celal Bayar’la beraber daha güçlenmiş ve sonrasında Türkiye’nin siyasi politikasını yönlendirmeye başlamıştır. Osmanlı’da ilk Siyonist hareketi başlatan Theodor Herzl: Theodor Herzl,Budapeşteli orta gelirli bir ailenin hukuk bölümünü okumuş oğludur…Hukuk bölümünü okumasına karşın yazarlık yapmış ve çeşitli oyunlar sergilemiştir.   Theodor Herzl,Yahudi bir ailenin çocuğu olarak,yazarlık ve tiyatroculuk dışında kendisini Siyonizm’e adamış ve günümüzün Büyük Ortadoğu Projesi olarak bilinen Büyük İsrail Devleti’ni kurmak için ilk adımı atmış ve çeşitli planlar yapmıştır…1870’li yıllarda kafasında kurduğu Büyük İsrail Devleti’ni pratiğe dökmek adına Yahudilik hakkında çeşitli kitaplar yazmış ve propagandalar yapmıştır.   Herzl kitap yayımlamakla kalmayıp,1896 yılında Dünya Siyonist Teşkilatı’nın kurulmasını sağlamış ve İsviçre’nin Basel kentinde ilk kongresini gerçekleştirmiştir.Bu kongrede Herzl: ‘’Ben bugün burada Siyonzm ve masonluk ardındanda tapınakçıları anlatmaya çalışıyorum.nuh peygamber’in üç oğlundan ham batıya, sam güneye, yabet doğuya gitmek üzere ayrılırlar. gereğinde buluşmak için babil kulesi’ni yaptırırlar. bu kulenin çok büyük yapılması sonucu; insanların birbirlerini unuttuklarından; ayrı ırklar ve diller ortaya çıkar. böylece ilk mason ilkelerinin, babil kulesi’nin yapımı sırasında doğduğunu ileri sürerler. bazı kaynaklara göre masonluğun ilk kurucusu, kibt(kıbti ve egypte) kabilesi’nden olan nuh’un torunu misraim’dir. Yapıcı bir insan olan misraim; nil kanallarını açtırıp dandera tapınağı’nı yaptırır. kıbti’lerin ise; bilimin ve fenin (masonik değişle nuru ziya’nın) kaynağı olan helyopolis “güneş şehri” memfis ve tebes şehirlerini kurdukları anlatılır. Atina’lı pisagor, eflatun, çiçeron gibi filozofların mısır’da masonluğa girdikleri; ve mısır’da doğan “nuru ziya”yı, musa ve süleyman kudüs’te, numa roma’da, pisagor’un crotonné’de yaydıkları söylenir. Masonluğun ana ilkelerinin; süleyman mabedi’nin yapımını anlatan rivayetten doğduğu da söylenir. bu rivayet,1427-1445 yılları arasında kaleme alınan ve british museum’da bulunan bir belgede şöyle anlatılır: “kaadir-i mutlak olan allah;girişimlerimizde bizlere başarı ihsan etsin. bizlere yaşadığımız sürece tanrısal isteğe uygun davranışlar yapmamız olanağını versin ve öldükten sonrada ölümsüz yaşama eriştirsin.” Masonluğun bu konudaki amacı bu önemli sanatın nasıl ve hangi şekilde doğduğunu; büyük krallar ve saygıdeğer prensler ve birçok saygıdeğer kişiler tarafından nasıl korunduğunu anlatmaktır. aynı zamanda sadık bir masonun yapmaya zorunlu bulunduğu görevleri isteyenlere tanıtmaktır.kral davut kudüs’te “rab’ın mabedi” sanıyla bir tapınak yapımına karar verdi. davut masonları çok severdi. tapınağın yapımı için; ülkenin her yanına masonlar göndererek kırk bin taşçı amelesi toplattı. bunlara da mason denildi. içlerinden üç bin tanesini usta ve müdür olarak ayırdı. Başka bir ülkede hiram adlı bir padişah daha vardı. bu kişi süleyman’ın kereste müteahhidi idi. süleyman da mason kurallarının ve yöntemlerinin yürürlülüğünü kabul etti. öyle ki, masonluk sanatı kudüs’te ve diğer tüm krallıklarda güçlendi, yerleşti. bu topluluğun zeki üyelerinden bazıları çeşitli yabancı ülkelere göçerek ve gezilere çıkarak oralarda sanatlarını öğretmeye ve uygulamaya koydular ve topluluklar kurdular. Masonluğun kaynağı, ortaçağda katedral yapımcılarının kurdukları topluluklara dayandırılır. katedrallerin yapımında çalışan işçilere mason “duvarcı ustası” denirdi. bu operatif “uygulamalı” masonlar; tanrı’nın evini yaptıkları için, kutsal bilinirler ve birbirlerine derecelerle, simgelerle bağlı bulunurlardı. kiliselerin yapımındaki çalışmalar, yapı uygulamasıyla ilgili bilgiler ve gizler; bu masonlar arasında yeminlere, simgelere, işaretlere ve bir takım gizli davranışlara yol açmış. yapı işlerinde edinilen ve bir giz olarak kabul edilen bilgilerin korunmasını ve bu gizliliğe uyulmasını zorunlu kılmıştır. Öyle ise böyle birgücün arkasında askei birdayanak var mı? İşte tapınak şovalyleri veya tapınakçılarda burada devreye giriyor.Fransız Soylusu hugues de payan tarafından 1119 civarında Kudüs'te Hıristiyan hacıları korumak için 9 şövalyeden oluşan bir grup kuruldu katolik kilisesi tarafından resmî olarak 1129 yılında tanınan tarikat kısa zamanda güçlenmiştir. En güçlü zamanlarında askerî varlıkları 20.000'i bulmuştur, fakat bunların sadece 10'u tarikata bağlı şövalyelerdir. Tarikatın ömrü neredeyse haçlı seferleri'yle eş olmuştur. Beyaz renkteki eşyaları üzerindeki kırmızı haçlarıyla Tapınak Şövalyeleri zamanlarının en korkulan savaşçılarından olmuşlardır.Haçlı Savaşları'nın ardından tarikata büyük borçları olan Fransa Kralı IV Filiph'in kâfirlik ("Katolik olmayan" anlamında) ve eşcinsellik gibi suçlamalarla, Tapınak Şövalyeleri'nin ortadan kaldırılması için Papa Celemens'e yaptığı baskıların neticesinde 1312'de tarikat ortadan kaldırılıp tüm mal varlığına el koyulmuş ve Tapınakçılar cadı avında olduğu gibi yakılarak öldürülmüşlerdir. Son olarak 19 Mart 1314'te molay (ok. "jak dö mole") ve beraberindeki tarikat üyeleri kazığa bağlanarak yakılmak sûretiyle idam edilmişlerdir. Tamamiyle sapkın br tarikata bağlı olan bu askerler bu günk satanizminde temelini atmışlardır. O halde bu görüşe , bu tehlikeye karşı uyanık olup,anlamak öğrenmekte fayda var. Biz gazeteciler olarak elimizden geldiği kadar yazılarımızda ve radyolarımızda bu konulrı işliyoruz fakat ulaşabildklerimizsınırlı,sizlerden ricamız bu yazıyı olabildiğince çok kişiyle paylaşmanızdır. SAYGILARIMLA...
Ekleme Tarihi: 08 Ekim 2018 - Pazartesi

Siyonizm ve Tapınak Şovalyelerinin Sırrı

Erzurumsonhaber / Erzurum -  Bu yazımda size tapınak şovalyelerinden ve siyonizmden bahsedeceğim . Kök olarak, Kudüs yakınlarındaki Sion Dağı'ndan gelen bir sözcük olan siyonizm, bugün Sion Kudüs'ü ve yahudilerin inandığı Vadedilmiş Topraklar'ı sembolize etmekte ve 19. yy.'ın son çeyreğinde yurtsuz olan Yahudilerin Filistin'de bir Yahudi devleti (İsrail) kurma isteği üzerine doğmuş bir ideoloji ve politik hareketi tanımlamaktadır. 2000 yıldan fazla olan bu akımın tehlikeleri nelerdir? Siyonist ideoloji Yahudileri bir vatanda toplamayı ve bağımsız bir Yahudi devleti kurmayı hedeflerken, dini değerlerden ziyade ulusal değerleri ön plana çıkarmaktaydı. Siyonistlere göre, Yahudiler yalnızca ayrı bir dini topluluk değil, ayrı bir ulus, ayrı bir ırktı ve bu ırka mensup tüm insanların tek bir çatı altında toplanması gerekiyordu. Bu çatının neresi olacağı sorusuna da Siyonistler dini değil, din dışı bir cevap aramışlar ve önce Uganda'yı düşünmüşlerdir.

 Proje işlenmemiş ve Siyonist hareket hedef olarak Filistin'de karar kılmıştır. Ancak Filistin'e önem vermelerinin nedeni, bu bölgenin dini anlamı değil, "Yahudi ulusunun tarihsel vatanı" oluşuydu. Osmanlı’nın, Kurtuluş Savaşı sonrası kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin ve günümüzün en büyük tehlikesi ‘’Mason Locaları’’ gizli gizli ülkemizi tehdit edip, yok etmeye yönelik çalışmalar yaparken bizler bu konu hakkında bilgisizliğimizden dolayı umursamaz tavır takınıyoruz. Fakat ufak gözüken bu olgu, Osmanlı’nın başını ağrıtmış, Kurtuluş Savaşı’ndan sonra bunu gören Mustafa Kemal Atatürk’ün bu tehlike yuvalarını kapatmasına sebep olmuştur. Fakat daha sonra Mustafa Kemal’in ölümünü fırsat bilen İsmet İnönü’nün desteğiyle tekrar ortaya çıkan Mason Locaları, Celal Bayar’la beraber daha güçlenmiş ve sonrasında Türkiye’nin siyasi politikasını yönlendirmeye başlamıştır.

Osmanlı’da ilk Siyonist hareketi başlatan Theodor Herzl: Theodor Herzl,Budapeşteli orta gelirli bir ailenin hukuk bölümünü okumuş oğludur…Hukuk bölümünü okumasına karşın yazarlık yapmış ve çeşitli oyunlar sergilemiştir.

 

Theodor Herzl,Yahudi bir ailenin çocuğu olarak,yazarlık ve tiyatroculuk dışında kendisini Siyonizm’e adamış ve günümüzün Büyük Ortadoğu Projesi olarak bilinen Büyük İsrail Devleti’ni kurmak için ilk adımı atmış ve çeşitli planlar yapmıştır…1870’li yıllarda kafasında kurduğu Büyük İsrail Devleti’ni pratiğe dökmek adına Yahudilik hakkında çeşitli kitaplar yazmış ve propagandalar yapmıştır.

 

Herzl kitap yayımlamakla kalmayıp,1896 yılında Dünya Siyonist Teşkilatı’nın kurulmasını sağlamış ve İsviçre’nin Basel kentinde ilk kongresini gerçekleştirmiştir.Bu kongrede Herzl: ‘’Ben bugün burada Siyonzm ve masonluk ardındanda tapınakçıları anlatmaya çalışıyorum.nuh peygamber’in üç oğlundan ham batıya, sam güneye, yabet doğuya gitmek üzere ayrılırlar. gereğinde buluşmak için babil kulesi’ni yaptırırlar. bu kulenin çok büyük yapılması sonucu; insanların birbirlerini unuttuklarından; ayrı ırklar ve diller ortaya çıkar. böylece ilk mason ilkelerinin, babil kulesi’nin yapımı sırasında doğduğunu ileri sürerler.

bazı kaynaklara göre masonluğun ilk kurucusu, kibt(kıbti ve egypte) kabilesi’nden olan nuh’un torunu misraim’dir. Yapıcı bir insan olan misraim; nil kanallarını açtırıp dandera tapınağı’nı yaptırır. kıbti’lerin ise; bilimin ve fenin (masonik değişle nuru ziya’nın) kaynağı olan helyopolis “güneş şehri” memfis ve tebes şehirlerini kurdukları anlatılır.



Atina’lı pisagor, eflatun, çiçeron gibi filozofların mısır’da masonluğa girdikleri; ve mısır’da doğan “nuru ziya”yı, musa ve süleyman kudüs’te, numa roma’da, pisagor’un crotonné’de yaydıkları söylenir.


Masonluğun ana ilkelerinin; süleyman mabedi’nin yapımını anlatan rivayetten doğduğu da söylenir. bu rivayet,1427-1445 yılları arasında kaleme alınan ve british museum’da bulunan bir belgede şöyle anlatılır:


“kaadir-i mutlak olan allah;girişimlerimizde bizlere başarı ihsan etsin. bizlere yaşadığımız sürece tanrısal isteğe uygun davranışlar yapmamız olanağını versin ve öldükten sonrada ölümsüz yaşama eriştirsin.”


Masonluğun bu konudaki amacı bu önemli sanatın nasıl ve hangi şekilde doğduğunu; büyük krallar ve saygıdeğer prensler ve birçok saygıdeğer kişiler tarafından nasıl korunduğunu anlatmaktır. aynı zamanda sadık bir masonun yapmaya zorunlu bulunduğu görevleri isteyenlere tanıtmaktır.kral davut kudüs’te “rab’ın mabedi” sanıyla bir tapınak yapımına karar verdi. davut masonları çok severdi. tapınağın yapımı için; ülkenin her yanına masonlar göndererek kırk bin taşçı amelesi toplattı. bunlara da mason denildi. içlerinden üç bin tanesini usta ve müdür olarak ayırdı.



Başka bir ülkede hiram adlı bir padişah daha vardı. bu kişi süleyman’ın kereste müteahhidi idi. süleyman da mason kurallarının ve yöntemlerinin yürürlülüğünü kabul etti. öyle ki, masonluk sanatı kudüs’te ve diğer tüm krallıklarda güçlendi, yerleşti. bu topluluğun zeki üyelerinden bazıları çeşitli yabancı ülkelere göçerek ve gezilere çıkarak oralarda sanatlarını öğretmeye ve uygulamaya koydular ve topluluklar kurdular.



Masonluğun kaynağı, ortaçağda katedral yapımcılarının kurdukları topluluklara dayandırılır. katedrallerin yapımında çalışan işçilere mason “duvarcı ustası” denirdi. bu operatif “uygulamalı” masonlar; tanrı’nın evini yaptıkları için, kutsal bilinirler ve birbirlerine derecelerle, simgelerle bağlı bulunurlardı. kiliselerin yapımındaki çalışmalar, yapı uygulamasıyla ilgili bilgiler ve gizler; bu masonlar arasında yeminlere, simgelere, işaretlere ve bir takım gizli davranışlara yol açmış. yapı işlerinde edinilen ve bir giz olarak kabul edilen bilgilerin korunmasını ve bu gizliliğe uyulmasını zorunlu kılmıştır. Öyle ise böyle birgücün arkasında askei birdayanak var mı? İşte tapınak şovalyleri veya tapınakçılarda burada devreye giriyor.Fransız Soylusu hugues de payan tarafından 1119 civarında Kudüs'te Hıristiyan hacıları korumak için 9 şövalyeden oluşan bir grup kuruldu katolik kilisesi tarafından resmî olarak 1129 yılında tanınan tarikat kısa zamanda güçlenmiştir. En güçlü zamanlarında askerî varlıkları 20.000'i bulmuştur, fakat bunların sadece 10'u tarikata bağlı şövalyelerdir. Tarikatın ömrü neredeyse haçlı seferleri'yle eş olmuştur. Beyaz renkteki eşyaları üzerindeki kırmızı haçlarıyla Tapınak Şövalyeleri zamanlarının en korkulan savaşçılarından olmuşlardır.Haçlı Savaşları'nın ardından tarikata büyük borçları olan Fransa Kralı IV Filiph'in kâfirlik ("Katolik olmayan" anlamında) ve eşcinsellik gibi suçlamalarla, Tapınak Şövalyeleri'nin ortadan kaldırılması için Papa Celemens'e yaptığı baskıların neticesinde 1312'de tarikat ortadan kaldırılıp tüm mal varlığına el koyulmuş ve Tapınakçılar cadı avında olduğu gibi yakılarak öldürülmüşlerdir. Son olarak 19 Mart 1314'te molay (ok. "jak dö mole") ve beraberindeki tarikat üyeleri kazığa bağlanarak yakılmak sûretiyle idam edilmişlerdir. Tamamiyle sapkın br tarikata bağlı olan bu askerler bu günk satanizminde temelini atmışlardır. O halde bu görüşe , bu tehlikeye karşı uyanık olup,anlamak öğrenmekte fayda var. Biz gazeteciler olarak elimizden geldiği kadar yazılarımızda ve radyolarımızda bu konulrı işliyoruz fakat ulaşabildklerimizsınırlı,sizlerden ricamız bu yazıyı olabildiğince çok kişiyle paylaşmanızdır. SAYGILARIMLA...

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve erzurumsonhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.